16 Şubat 2010 Salı
SEYİTLER VE PAYGABERİMİZİN SOYU
İslami Toplumlarda Peygamber (s.a.a)'in Soyu
1.Bölüm
İslam toplumlarında Ehl-i Beyt (a.s.)’in, Peygamber Efendimizin soyunun ve genel olarak Haşimilerin (seyitlerin) yeri ve konumu konusunda kısa bir görüntü sunmak istersek aşağıdaki konuları ilgilendiren kitap ve kaynakları göz önüne almamız gerekir:
1-Ensab ve şecereleri (soy ve soy dallarını) konu alan kitaplar. Bu kitapların sayısı çoktur ve ben nesep bilginlerinin biyografilerini içeren üç kitabı görmüş ve incelemişim:
Birincisi, Münyetu’l-Mürid Fi Tabakat el-Nessabin adlı kitabıdır. Bu kitabın yazarı Seyit Abdurrazzak Kemune Hüseyin’dir (vefat: H. 1392). Bu kitap, nesep dalında eseri olan yazarlardan 518 kişinin ismini içermektedir. Kitabın girişi, nesep ilmiyle ilgili terimlerin açıklamasını içerir. Sonra her asrın nesep yazarlarını biyografisini alfabetik sıraya göre konu edinmiştir.
İkinci kitap: Tabakat el-Nessabin’ir, Bu kitap Ebu Bekir Zeyd’e aittir. O yukarıda adı geçen kitabı okumuş ve 588 nesep bilgininin biyografısın yazmıştır.
Üçüncüsü, yine Tabakat el-Nessabin kitabıdır. Bu kitap asrımızın nesep bilginlerinden olan Ayettullah Necefi Maraşî’ye aittir. Bu kitapla ilgili bilgi, Seyit Muhammed Behru’l-ulum’un Umdetu’t-Talib kitabına yazdığı girişinde yer almıştır. Ben henüz bu kitabı görmüş değilim ve herhalde henüz basılmamıştır.
Yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı üzere, herhangi bir yolla soyu Hz. Resullah (s.a.a.)’e ulaşan seyitler silsilesinin bilgilerini kapsayan veya bazı diğer Arap, Kureyş veya başka taifelere ulaşan silsileleri incelese de ağırlığı Resulullah’ın soyuyla ilgili olan onlarca eserin varlığı gösteriyor ki, “seyitler” konusu ne derece geniş bir konudur.
Bu arada bilinmesi gereken bir şey var: Nesep kitapları iki çeşittir; Müşeccer ve Mebsut.
Mebsut olanlar, her silsileyi yukarıdan aşağıya; yani en üst babadan ta ailenin en son ulaştığı kollarına kadar yazarlar. Halbuki müşeccer olanlar aşağıdan başlayıp yukarıya doğru soy silsilesini belirlemeye çalışırlar.1
2- İslam büyüklerinin biyografilerini konu alan kitapların her yerinde rastlanan Nekabet2 hanedanlarının, yani nakib ul- eşrafların tarihinin incelenmesi. Bu konuda müstakil bir kitap yazılmış mıdır, ben hatırlamıyorum.
Her halükarda bu makamın (nakipliğin), ortaya çıkışını ve İslam dünyasındaki seyrini incelemek, konunun çeşitli boyutlarını göstermek yönünden faydalıdır.
3- Peygamber hanedanından yer yer tarihte kurulmuş olan veya henüz de devam eden hükümetlerde yönetici, sultan ve emirlik makamına ulaşanların silsilesinin incelenmesi. Bu konu için İslam Padişahlarının tabakalarını inceleyen kitaplara ve bu cümleden İslam Padişahları Tabakaları adlı kitaba ve İslamî Silsileler adlı kitaba bakılabilir.
4- Kendilerini Peygamber neslinden bilip ve bunu bir nevi kendi önderliklerinin meşruiyet kaynağı addeden tasavvuf fırkalarının, irfani tarikatların ve seyr-sülûk ehlinin şeyhlerinin hayatlarının incelenmesi.
5- Takriben hepsi sonunda Hz. Ali’(a.s)’a ulaşan Sufiler fırkasının incelenmesi. Bu konu çok geniş bir mevzudur ve İslam ülkelerindeki tasavvuf fırkalarının hepsinin incelenmesini gerektirir. Bunlar Ehli Sünnet arasında Şia’dan çok daha fazladırlar. Esasen Sünni bölgelerde çeşitli tarikatlar bulunur ve bu tarikatlardan herhangi birisine bağlı olmayan insan azdır. Onların hepsi de Ehl-i Beyt’e özel bir sevgi beslerler.
6- Bütün Müslümanlar yanında saygın olan, imamların evlatlarına ve seyitlere ait mezarların, kutsal mekanların incelenmesi.
7- Kendi toplumları arasında belirgin olan ve neseplerini Ehl-i Beyt (a.s.)’a ulaştıran seyit hanedanlarının ve büyük İslam alimlerinin silsilesinin incelenmesi.
Konumuz hususunda önemli olan bu kaynakların dışında bir de tarih kitaplarında özellikle, Beyhekî tarihi, Tarih-i Bağdat, Tarihi-i Dimeşk, Hutet-i Makrizî, ve bir de Mağrib, Endülüs, Hint Yarımadası ve başka yerlerin tarihini konu alan kitaplarda önemli bilgi ve kaynaklara ulaşmak mümkündür.
Şimdi az çok konumuzun ne olduğu ve bu konular için hangi kaynaklara başvurulması gerektiği aydınlandığına göre, belirtilen mevzuların her birinden, dağınık olarak, örnek olsun diye birtakım konuları sıralayacağız.
Kitap ve Sünnette Ehl-i Beyt’in Faziletleri
Galiba, Ulilkurba (Peygamber (s.a.a)’in yakınları ile ilgili ayet) Mübahele Ayeti, Humus ve Enfal ayetleri, Tathir ayeti gibi ayetlerle apaçık ve bazı diğer ayetlerle de ima ile Kuran’da Ehl-i Beyt’tin fazileti ve üstünlüğünden söz edildiği hakkında hiçbir kuşku yoktur.
Müslümanların rivayetlerinde, ister Şia ister Sünnî, Ehl-i Beyt’in fazileti ve muhabbeti konusunda kesin sahih hadisler nakledilmiştir. Bu konuda çok miktarda müstakil kitaplar telif edilmesinin yanında, Ehl-i Beyt mektebinin dört temel hadis kaynağının yanı sıra Ehli sünnet’in altı sahih kaynak diye adlandırdıkları kitapları ve diğer sünni veya şia kitaplarının bazıları bu konuya işlemişlerdir.
Biz, Kuran’da ve Sünnette Ehl-i Beyt’in makamından söz açarak, Kuran’daki ve sünnetteki bunca nasslardan dolayı, Müslüman bir ferdin Ehl-i Beyt muhabbeti konusunda kayıtsız kalmayacağını, zira bu durumda şüpheye meydan vermeyen İslamî bir hükümle karşı karşıya kalacağını hatırlatmak istiyoruz.
Demek ki, Peygamber (s.a.a.)’nin Ehl-i Beytnin fazilet ve muhabbeti, namaz, oruç, hac ve diğer zaruri hükümler gibi kesin bir hükümdür. Öyle görünüyor ki, İslam’da Kuran ve sünnetin bu derece önem verdiği başka konu az bulunur.
Hz. Ali (a.s) hakkında bir alim ne güzel diyor: “Ali’nin sevenleri korkudan ve düşmanları da kinlerinden dolayı onun faziletlerini gizlediler ama yine de onun faziletleri dünyayı doldurmuştur.”
Öyle ki bu konu kadar hakkında kitap, makale, şiir, medhiye ve mersiye yazılmış başka bir konu az bulunur.
Resulü Ekrem (s.a.a.)’in Zürriyetinin Çokluğu
Kesin olarak, İslam döneminde ve İslam’dan önceki dönemde hatta Beni İsrail’in on iki kollarında Peygamberimizin hanedanında açıkça görülen çokluk ve nitelik yönünden üstünlük gibi bir olgu görülmemiştir.
Sayı ve nüfus çokluğu ve ayrılan kolların çeşitliliği yönünden nesep ve şecere kitaplarına bir göz atmak bu konuyu anlamak için yeterlidir. Örnek olarak, kısaca Irak’lı nesep bilgini Ahmet b. Ali b. Hüseyin Ebu El-Abbas İbn-i Anbe Talibî Hasanî’nin (825 hicri) yazmış olduğu Umdetu el-Talib Fi Ensabi Âl-i Ebi Talib adlı kitaptan söz edeceğiz. Kitabın yazarı bu kitabı zamanındaki iktidar sahibi bir Seyidin isteği üzere seyitlerin nesebinin tashihi ve sahte seyitleri keşfetmek için, Hz. Ebi Talib’in nesli hakkında yazmıştır. Ali (a.s.)’ın kardeşi Akil’in ve Cafer’in evlatlarını yazdıktan sonra (üçüncü bölümde) Ali (a.s.)’ın evlatlarını yazmaya başlıyor. O Hz. Ali (a.s.)’ın sadece beş evladının nesli olduğunu yazıyor: Bunlar Hz. Fatıma (a.s.)’dan Hasan ve Hüseyin, diğer hanımlarından da Abbas, Muhammet b. Hanefiye, Ömer El-Etref’tır. Burada bizim için önemli olan iki masum imam olan Hasan ve Hüseyin(a.s.)’ın zürriyetidir. O Sıbteyn (imam Hasan ve Hüseyin)’in nesli konusunda şöyle diyor: “Hasan ve Hüseyin (a.s.)’in nesli on iki dala ayrılır. Altısı Hasan (a.s.)’dan ve altısı da Hüseyin (a.s.)’dandır. Daha sonra Peygamber (s.a.a.)’in “Benim soyum Beni İsrail’in büyüklerinin adedince olacaktır” cümlesine işaretle bu hadisi o bu on iki toruna yorumluyor. Birinci bölümde Hz. Hasan (a.s.)’ın oğlu Zeyd ve Hasan Musenna’dan olan neslini tafsilatlı olarak ele almıştır. Zeyd’in bir oğlu, Hasan b. Zeyd ve Hasan-ı Müsanna’nın beş oğlu Abdullah Mahz, İbrahim Ömer, Hasan Müselles, Davut ve Cafer’den ayrılan kolları açıklıyor. İmam Hasan (a.s.)’ın altı torununu 191. Sayfaya kadar genişçe zikredilmiştir.
İkinci bölüm ise, İmam Hüseyin (a.s.)’ın altı evladı şu şekilde anlatılmıştır: Hüseyin (a.s.)’ın oğullarının içinde babalarının şahadetinden sonra sadece Ali b. Hüseyin Zeynel Abidin (a.s.) sağ kaldı ve o hazretten de altı evlat türedi: Muhammet Bakır (a.s.), Abdullah el-Bahir, Zeyd el-Şehit, Ömer el-Eşref, Hüseyin el-Esgar, Ali el-Asgar, ki bunların her birinin evlatlarını ayrı bölümlerde zikretmiştir.
Bu bölüm, 191. sayfadan kitabın sonuna kadarını kapsıyor.
Umdetu’t-Talib kitabı Hz. Ali ve Hz. Fatma (a.s.)’ın, hicri kameri sekizinci yüzyılın sonlarına ve dokuzuncu yüzyılın başına kadar olan zürriyetini içine almıştır. Çünkü yazar hicri 828. yılında vefat etmiştir. O on iki kolun, bugüne kadar yayılışını incelersek o kitapta görülenin şüphesiz kaç katı ortaya çıkacaktır.
Bu arada bilinmesi gerekir ki, bu kitabın yazarı gibi, çoğu nesep bilginlerinin kendileri de seyittirler. İbn-i Enbe kitabın sonunda şöyle diyor: Benim bu kısa kitabım başka kitapların sahip olmadığı faydalı yönleri ve uzun kitaplarda dağınık olarak bulunan kaide ve ilkeleri içeriyor.
Bir başka nükte de şu ki, nesep yazarları bir gelenek olarak kızların soyundan gelen zürriyeti yazmaz ve sadece şahısların vasıtasız olarak sahip oldukları kızları sayarlar. Bu durumda anne yoluyla seyit olan hanedanları da hesaba katarsak, seyitlerin miktarı ta nerelere varır...!
Şimdi çeşitli ülkelerdeki seyit hanedanlara kısaca değinelim:
Fas Seyitleri
Uzak Mağrib’de (Fas’ta) Alevi seyitlerin sayısı o kadar çok ki belki de bir milyonu aşar. Çünkü hicri ikinci yüzyılın sonlarında ve tam olarak 172. hicri kameri yılında Nefs-i Zekiyye diye bilinen Muhammet b. Abdullah b. Hasan küçük kardeşi İdris b. Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib (a.s.) Fas’ta kıyam edip “Edarise” silsilesini kurunca, o bölgede kendisinin ve kardeşi Yahya’nın neslinden olan bir çok seyit yerleşerek yayıldılar ve bugüne kadar sürüp geldiler.
Ben Fas’ta üniversite hocalarından ve başka şahsiyetlerden İdirisî lakaplı olan birçok insanla karşılaştım. Bunlar soylarını İdris b. Abdullah’a ulaştırıyor. Şimdiki Fas’ın kralının soyu da Muhammed b. Abdullah’a (Nefs-i Zekiye’ye) ulaşıyor. Elbette kralın babaları hicri 9. Yüzyılda Hicaz’dan Mağrib’e gitmişlerdir ve Mağrib’in Edaris’e silsilesine ait değiller; onların amca oğullarından ve Mekke’nin eşraflarından sayılırlar.
Bununla birlikte o diyarda halk içinde özel bir saygınlığa sahip olan ve “Alevi” diye adlandırılan birçok şahsiyetler ve hanedanlar vardır. Halk onlara “seyid” veya onların deyimiyle “seyyidi” diyorlar. Yaklaşık bundan 23 yıl önce Fas’a ilk yolculuğumda devletin resmî Cuma Namazına Hasan el-Evvel Camiinde (ikinci Hasan diye adlandırılan Şah Hasan’ın büyük babası) katıldım. Kılavuzum bir üniversite öğrencisiydi, O dedi ki: İlk iki safta duranlar Alevilerdendirler ve ihtiram gereği önde duruyorlar.
O gün Cuma Hutbesini kağıt üzerinden okuyan hatip de Peygamber (s.a.a.)’e Âline, ashaba ve Hulefa-i Raşidin’e selam gönderdikten sonra şöyle dedi: “Ve onun kızı Fatımatüzzehra’ya ve Fatime’nin annesi Haticetül Kubra’ya ve oğulları Hasan ve Hüseyin’e Razyallahu Anhum...” Bu cümle diğer Ehl-i Sünnet bölgelerindeki Cuma hutbelerinde dile getirilmiyor ve hatipler, Ehl-i Beyt, Ashap ve Halifelere selamla yetiniyorlar.
Sonuçta Fas’ta seyitler sayı bakımından çoklar ve daha saygın bir konumdalar.
Endonezya’daki Seyitler
Büyük bir ülke olan, ve günümüzde Müslüman nüfus bakımından en üst düzeyde olup, 150 milyon nüfusa sahip olan Endonezya’da “Alevi ve Aleviler” diye adlandırılan büyük bir hanedan var. Tarihten bugüne özel bir saygınlığa sahiptirler ve birçok yüksek makamları ellerinde tutuyorlar. Onlar içindeki belirgin şahsiyetlerden birisi Esed Şehab Bey’dir. Bu zat yeni vefat etti. Eserleri var ve İslam dünyası hakkında bilgi sahibi bir insandır, Arapça da iyi biliyor ve bazı eserlerini Arapça olarak yazmıştır. Kendisiyle defalarca çeşitli münasebetlerle görüşmuşum. Bir defasında kendisine seyitlerin hangi kolundan olduğunu sordum. Dedi: İmam Cafer Sadık’ın oğlu Ali Bin Cafer Ureyzî’nin neslindeniz. Aslımızda Hint Okyanusunun sahilinde olan “Hazremut” bölgesindeniz. Ecdadımız oradan Endonezya’ya göç etmiştir. Aslında onların ataları Şia imişler ve zamanla Şia’nın ilmi merkezlerinden uzak kaldıklarından Şafii Sünni oluvermişler. Şu anda yavaş yavaş yine Şia oluyorlar ve bu zatın kendisi de Şiadır.
Bu kardeşimizin dediğine göre oranın Alevileri örneğin kendisi, nesep şecerelerini ezberlemişler. Bu Alevilerden Hazremut bölgesinde henüz de var ve onlardan bazıları Umman’da bakanlık makamına kadar yükselmişlerdir.
El-Nesaih el-Kafiye Limen Yetevella Muaviye adlı kitabın yazarı Seyit Muhammet b. Akil de bu sisiledendir. Ürdün’de Essekkab lakaplı genç bir yazar var ki zamanımızın meşhur selefi alimi Şeyh Muhammet Nasiruddin Albanî’nin fikirlerinin reddi konusunda kitaplar yazmıştır. Bu genç ve yine Lazikiye’de yaşamış olan Seyit Abdullah Alevi ki hanedanı henüz duruyor bunların her ikisi de bu hanedana aittirler.
Sonuçta Endonezya, Hazremut ve Umman Alevilerinin (seyitlerinin) sayısı tam olarak belli değil ve belki yüz binlere varır. Onların arasından önemli şahsiyetler çıkmıştır, bu cümleden bir ilim hanedanı olarak Endonezya’da tanınmış olan “El-Habşi” Hanedanıdır.
Yemendeki Seyitler
Yemen Zeydîleri arasında 1200 yıl önceden beri yaşayan ve İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in soyundan gelen hanedanlar var. Onların silsilesi ve durumları hakkında kitaplar yazılmıştır. Yemende’deki seyitler, İmamet makamının bu bölgeden kalkmasına rağmen özel bir saygınlığa sahiptirler. Hem Zeydî olarak kalanlar ve hem Şafi olanların hepsi diğer Yemen halkı gibi, Şiilerin Ehl-i Beyt’e karşı taşıdığı sevgi ve duyguya benzer bir muhabbete sahiptirler. Yemen, İran ve Irak gibi başından beri Ehl-i Beyt ülkesi olarak varolagelmiştir.
Zeydiler İmamın Hz. Fatıma (a.s.)’ın ve Ali (a.s.)’ın evlatlarından, İmam Hasan veya İmam Hüseyin’in soyundan olmasını, fakih, adil ve kılıçla kıyam etmiş olmasını şart koşuyorlar. Halbuki on iki İmam Şiası İmam Hüseyin (a.s.)’ın soyundan gelen belirli şahısları, en takvalı, en bilgin en şecaatli ve masum olmaları vasfıyla imam olarak tanırlar.
Irak’taki Seyitler
İmam Ali (a.s.)’ın zamanından seyit hanedanları Irak’ın Bağdat, Necef, Kerbela, Kazimeyn, Hille, Basra, Samerra şehirlerinde ve diğer yerlerde ikamet etmişlerdir. Kerbela, Necef ve Kazimeyn hanedanları çoğunlukla meşhur ilim hanedanlarını oluştururlar. Örneğin: Bahrul Ulum, Tabatabaî, Şirazî, Gazvinî, Taliganî, Sadr, Hekim v.b. hanedanlar.
Kerbela, Necef, Kazimeyn ve Samerra’daki bazı seyitler de Mukaddes Mezarların anahtarcılarıdırlar. Ancak Semarra’nın seyit anahtarcıları Sünnidirler. Kum’da ikamet eden bir Iraklı, Hz. İmam Askeri’nin kardeşi Cafer-i Kezzab’ın evlatlarındanız demişti. Cafer-i Kezzab babasının şahadetinden sonra imamet iddiasında bulunmuş ve sonradan galiba tövbe ederek hicri kameri 271. yılında vefat etmiştir.
Bağdat’ta da Sünni olan seyit hanedanları var. Mesela önemli bir tefsir olan “Ruh-ul Meânî” tefsirinin yazarı “Âlusî’nin hanedanı gibi.
Arabistan’daki Seyitler
Mekke şehrinde bin yıldan fazla emirlikleri devam etmiş olan Mekke Şeriflerinin hepsi İmam Hasan Mucteba (a.s.)’ın soyundandırlar. Onlardan en sonuncu emir de Irak padişahı Melik Faysal ve Ürdün padişahı Melik Abdullah’ın babası olan Şerif Hüseyin’dir. Ürdün ve Iraktaki o iki hanedan da sonradan saltanat silsilesi kurdular. Irak’ın en son padişahı Birinci Melik Fayysal’ın torunu ikinci Melik Faysal idi ve Ürdün Haşimi devletinin de son padişahı Melik Abdullah’ın torunu Melik Hüseyin’dir. (Melik Hüseyin’ın vefatı üzerine oğlu Melik Abdullah saltanat makamına geçmiş bulunuyor. Çev.)
Akabe Körfezinde (Yenbu’da) Hasanî (İmam Hasan’ın soyundan) seyitler yaşıyorlar. Medine’de Nıhavele diye tanınan ve Hasanî yoksa Hüseynî mi olduklarını bilmediğim seyitler yaşıyorlar.
Sonuçta Mekke ve Medine’de ve de Arabistan’ın diğer bölgelerinde şu anda yaşamakta olan seyit hanedanları çoktur ama Vahhabilerin korkusuyla kendilerini açığa vurmuyorlar.
Mekke’de Seyit Alevî el-Maliki hanedanı var. Bu hanedanın büyüğü Seyit Abbas el-Alevi idi. Ben kendisini görmüştün, tarikatçıların ilgi gösterdiği bir insandı. Afrika ve Şam’da müritleri vardı. Mescidu’l-Haram’ın da resmi müderrislerindendi. Şu anda oğlu Dr. Muhammet el-Alevi el-Maliki de aynı makama sahiptir ve babasının müritlerini irşat ediyor.
________________________________________
1- Eskiden sulatan tarafından seyit ailelerin işleriyle ilgilenmesi soylarının Peygamber (s.a.a)’e ulaştığını belirlemesi ve onlara özel hizmetler sunması için belirlenen genelde meşhur seyitlerden olan kişi veya aile.
2- Umdetu El-Talib s.16
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder