KARTMİN

17 Şubat 2010 Çarşamba

MİDYAT VE TARİHİ


Tarihten kalan Kent Midyat

Tarihi ve kültürüyle cezbeden KENT

Buranın toprakları büyülü; havası ise tarih, aşk, acı, yaratım ve yaşama dair akla gelebilecek her tür esintiyi yüzlere çarpıyor gibi. Ayağınızı bastığınız anda köksüzlük duygularınızı silip atıyor. Buralarda kendinize kök buluyorsunuz, geçmiş hikayeleriniz oluyor bir anda. Bir Süryani'nin, Ermeni'nin ya da bir Kürt'ün... Olmadı, bir Mehellimi'nin hayatında size ait öykülerle karşılaşıyorsunuz. Midyat'ın göbeğinde beslenen öykülerinizin çağrısının dayanılmaz ağırlığını duyuyorsunuz.

Kendine has sarı sarı taşlarına vuran güneş, yüzünüze derin bir eskilik katıyor. Herşey ve siz tarihin uzak köşelerinden çıkıp gelen fotoğraflara dönüyorsunuz. Zamanın derinliğini kadrajnda taşıyan eski fotoğraflara dönüyorsunuz. Burası geçmiş ile bugün arasındaki gizemli buluşmalara has bir haz veriyor. Bu nedenlerle sanki daha sahici oluyorsunuz. Sahici insanlara has bir huzuru sırtlıyorsunuz. Adını aldığı mağaraların arasına gizlenmiş hayatların tozlarını alıyorsunuz.

Midyat ya da tarihi adıyla Matiate, tarihi ve kültürleri sakladığı yüzüyle cazibesine çekiyor herkesi.

Biz de bu cazibeye kapılıp yüz sürüyoruz kapısına...

Tarihin cennetlik bahşettiği Mezopotamya'nın yüksekçe düzlüğüne kurulu kent, daha ilk anda şaşırtıyor. Hakkındaki efsaneleri ne çok hakkettiğini düşündürtüyor. Midyat taşı da denilen katore taşları ile örülü duvarlara vurarak yansıyan güneşle adeta yaldızlanıyor kent. Geniş duvarların ortasındaki köşk tarzı evler binbir gece masallarından çıkmış gibi yükseliyor. Geniş avluları ve kısa merdivenleri ile çıkılan evlerin, tarihi simgeleri cesurca taşımasına anlam veremiyorsunuz. Aklınıza ilk önce 'Bu kentin hepsi mi tarihten kaldı' sorusu geliyor. Sonra da içindekilere tarihin gizlediği insanlarmış gibi baktığınızı fark ediyorsunuz...

Heyecan duyuyorsunuz... Bir kent heyecan verir mi demeyin, farklı dinlerin ve dillerin birbirlerini kucakladığı Midyat hakikaten heyecan veriyor... İnanmayan denesin!

Sümer, Asur, Urartulardan Kürt, Süryani, Mehellimilere...

Sarımtırak duvarlarında kartpostalı andıran kentin tarihini yazılı belgeler MÖ 1000'li yıllara kadar götürüyor. Daha eski olması muhtemel bu yerleşim yeri adını ise tarihin bir zamanında Zerdüştilerin ateşgah olarak da kullandığı mağaralardan alıyor. Volkanik dağların arasındaki bu yerleşim yerine mağaralar kenti anlamına gelen Matiate adı veriliyor. Matiate adına MÖ 9. yüzyıla ait Asur tabletlerinde de rastlanıyor.

Mağaralar kenti Hasankeyf'e benzerliği dikkat çeken kent, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Sümerlerin, Asurların, Urartuların, Makedonların, Perslerin ve Romalıların ve daha sonra da İslam'ın izlerini taşıyan günümüz Midyatı'na bir sentez kent demek emin olun abartılı olmaz.

Zira Midyat kelimesine Süryanice, Farsça ve Arapça karışımı bir anlam yükleyecek olursanız 'Ayna' anlamına da geliyor. İçinde barındırdığı çok renkli yapıyı yansıtıyor

İşte şimdi bu kültürler çeşnisinde Kürtlere, Süryanilere, Keldanilere, Mehellimilere ve Yezidilere yurt olan Midyat'ın her dokusu insan uygarlığının ulaşabileceği en yüksek buluşmayı temsil etmenin gururunu taşıyor.

Dillerin ve dinlerin kardeşliği

Tarihi dokusuna şaşırarak dolaştığınız kentte dillerin ve dinlerin buluşmasına hayranlık duymadan da edemiyorsunuz. Bir yandan çan sesi, diğer yandan ezan sesi ibadete çağırırken Midyatlıları, kimi Kürtçe, kimi Süryanice, kimi ise Mehellimice sesleniyor... Türkçe kullanılsa da ortak dili ağırlıkta Kürtçe oluşturuyor. Diller birbirine bakıyor. Süryanice soruya bazen Kürtçe, bazen Arapça yanıt geliyor. Tersi de oluyor... Dillerin kavga ettiği ve egemenlik kurduğu Türkiye'de çok dilli yaşamayı öğrenen bu kent hayranlığı hakkediyor.

Tarihi Midyat, modern Estel

Bu güzel kenti sadece Midyat olarak biliyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü Midyat kenti günümüzde Estel ve Midyat diye ayrılan iki yerleşim alanından oluşuyor. Süryanice'de Fidanlık anlamına gelen Estel, Midyat'tan farklı olarak modern kentleşmenin izlerini taşıyor. Tarihi dokusuna sadık kalan Midyat ile modern kentin izlerini taşıyan Estel, içerisindeki nüfus yoğunluğu ile de kısmi farklar barındırıyor...

Midyat kısmının ağırlıklı nüfusunu daha çok gayrimüslimler ve Kürtler oluştururken, Estel bölümünün ağırlıklı müdavimleri Araplardan, Mehellimilerden oluşuyor. Estel'in tarihi dokusunun bozularak günümüzün herhangi bir küçük yerleşim yerine dönmesi biraz hüzünlendiriyor doğrusu...

Estelcilik ve Midyatçılık ayrımının tarihsel arka planını araştıranların karşısına 1516-26 Osmanlı belgeleri çıkıyor. Karşılıklı iki tepeye kurulan kentlerden Estel o dönemde 60 haneli Müslüman Mehellemi cemaatinin olarak tanımlanırken, Midyat ise Süryani Ortodoks cemaatinin olarak geçiyor. O günden bugüne Estel'e göç eden Kürt ve Arap aileler Estelcilik içinde eriyor. Midyat'a gelen Müslüman da olsa kendilerini Midyatlı görüp karşı tarafı Estelci görüyor. Bu kadar barışık bir kentin kırılma noktası da bu iki isimde gizleniyor.

Görkemli yapılar bir arada

Bu tarihi kentin en görkemli yapılarını inanç merkezleri oluşturuyor. Mimari yapısındaki büyüleyiciliğe kapılmadan kenti dolaşana pek rastlanmıyor...

Kent önemli dini ve tarihi yapılara ev sahipliği yapıyor... Süryani dilinde 'Yoldath Aloha', Arapça'da 'El Hadra' (Bakire) olan Meryem Ana Kilisesi, Mor Gabriel Manastırı (Deyrul Umur), Cevatpaşa Camii, Merkez Ulu Camii, Hah Harabeleri, Mor Loozor Manastırı, Mor Serkis ve Bakos Manastırı, Mor Dimet Kilisesi, Merkez H. A. Rahman Cami, Mor Estafanos Kilisesi, Mor Habil, Mor Abrohom Manastırı...

Hiç yorum yok: